IMF, Türkiye’de kırılganlığı doğuran eğilimlerin sürdürülebilir olmadığını ve bu sorunlar düzeltilmezse Türkiye’nin er ya da geç şiddetli düzenleme yapabileceğini bildirdi.
ULUSAL TASARRUFLARIN VE REKABET GÜCÜNÜN ARTIRILMASI KIRILGANLIKLARA ZEMİN OLUŞTURUYOR
Yüksek faiz oranlarına karşın para politikasının, enflasyon hedefi karşısında çok gevşek devam ettiğinin bildirildiği raporun “Ana politika tavsiyeleri” bölümünde "Politika çerçevesi enflasyona daha net odaklanılarak normalleştirilmeli. Harcamalar dizginlenebilir olmalı ve beklenenden yüksek gelirler tasarruf edilmelidir. 2014 bütçesi GSYİH’nın binde 7’si oranında yapısal iyileşmeyle birlikte bir faiz dışı fazla hedeflemelidir. Aşağı yönlü riskler durumunda bir politika eylemi için imkân var, fakat isteğe bağlı teşvik sadece büyümenin eksiye dönmesi beklentisi durumunda uygulanmalıdır. Ulusal tasarrufların artırılması ve rekabet gücünün artırılması kırılganlıklara yönelişin merkezini oluşturuyor. İstekli orta vadeli mali hedefler (gelecek beş yıl boyunca GSYİH’nın yüzde 2’si oranında konsolidasyonla uyumlu) ve derinleşen yapısal reformlara ihtiyaç vardır" denildi.
ENFLASYONU DÜŞÜRMEK ANA HEDEFİMİZ
IMF, yayımladığı raporda Türk yetkililerin kurum uzmanlarının tasarrufların artırılması yönündeki görüşlerini paylaştıklarını, bunun yansımasının ise 2014 Orta Vadeli Plan ve 10’uncu kalkınma planında görüldüğünü belirtti. Raporda yetkililerin IMF'in tavsiyelerine uygun olarak hane halklarının artan borçluluklarının üzerine gitmek üzere makro ihtiyati önlemler aldıkları belirtilirken “Yetkililer dış kırılganlıklar konusunda daha iyimser bir görüşe sahip, bu nedenle parasal ve mali politikalar uzmanların tavsiyelerinden daha gevşek bir durumda. Yetkililer enflasyonu düşürmenin ana hedef olduğu konusunda da hemfikir, ancak kendi parasal çerçevelerinin iyi sonuç verdiğine inanıyorlar ve politika çerçevesinin normalleştirilmesiyle devam etme niyetindeler” ifadelerine yer verildi.
PARASAL SIKILAŞMA 2012'DE BÜYÜMEYİ YAVAŞLATTI
Raporda ekonominin 2010-2011 boyunca ortalama yüzde 9 büyüdüğü, olumlu üretim açığında pozitif gelişmenin başladığı ve cari işlemler açığının GSYİH’nın yüzde 9.7’sine getirildiğinin yanı sıra Türkiye'nin 2012 yılında dengesizlikleri azaltmayı başardığı ve bunun memnuniyetle karşılandığı belirtildi. Ancak 2011’in ikinci yarısında başlayan parasal sıkılaşmanın 2012’de büyümeyi yavaşlattığı ve iç talepteki yüzde 1.8’lik daralmanın arkasında yüzde 2.2’ye düşürdüğü ifadelerine yer verilen raporda, “İhracat, tek seferlik faktörler kadar, geleneksel AB piyasalarından Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya doğru yönelerek gerçekleştirilen başarılı çeşitlendirme sonucu parlak nokta oldu” denildi.
KIRILGANLIĞI AZALTMAK KISA VE ORTA VADELİ POLİTİKANIN ODAĞI OLMALI
Hala yüksek olan kırılganlığı azaltmanın kısa ve orta vadeli politikaların odağı olması gerektiği tavsiyesinde bulunan IMF, raporda şunları belirtti: "Son ayarlamalara rağmen enflasyon yüksek ve uzmanlar cari işlemler açığının halihazırdaki politikalar çerçevesinde, brüt dış finansman gereksiniminin yıllar itibarıyla GSYİH’nın yüzde 25’ini aşacağını gösterir şekilde, GSYİH’nın yüzde 7 - 8.5’u içinde süreceğini tahmin ediyor. Sonuç olarak, 2008’den beri GSYİH’da yüzde 25 puan seviyesinde gerileyen net dış varlık pozisyonu kötüleşmeye devam edecek. Bu eğilimler sürdürülebilir değildir ve düzeltilmezse Türkiye er ya da geç şiddetli düzenleme yapabilir.”
IMF YETKİLİLERİ TÜRKİYE'NİN OVP'DEKİ YILLIK YÜZDE 4-5 BÜYÜME ORANINA GÜVENİYOR
Raporda Türkiye’nin uzun bir seçim dönemine girdiğini ve seçimler arasında olası anayasa değişikliği olabileceğine işaret edilirken “Yetkililer uzmanların (IMF uzmanları) 2013 ve 2014 görünümüne ilişkin görüşlerini büyük ölçüde paylaşmaktaydı. Ancak orta dönemli tahminler konusunda önemli görüş ayrılıkları vardır. Yetkililer Türkiye’nin, orta vadeli planda yansıdığı gibi, orta vadede yıllık yüzde 4-5 büyüyebileceğine ve daha şimdiden cari işlemler açığında anlamlı bir düşüş başarılmasına güveniyor. Onlara göre IMF uzmanları cari işlemler açığı bileşenlerinin Türkiye’nin ana ticaret ortağı olan Avrupa’daki yavaş büyümenin etkisinden kaynaklanan bölümüne daha az değer veriyor” değerlendirmelerinde bulunuldu.