DEVLET TERÖRLE HİZAYA GETİRİLEMEZ

ANTALYA GENEL Haber Girişi : 28 Şubat 2013 11:26
DEVLET TERÖRLE HİZAYA GETİRİLEMEZ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şiddetle ve terörle, Kürt sorunun çözümü konusunda bir yere varılamayacağını belirtti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, CNN Türk kanalında Taha Akyol'un sunduğu Eğrisi Doğrusu Özel programına konuk oldu. Uzun bir aradan sonra canlı yayın programına katılan Cumhurbaşkanı Gül, Akyol’un sorularını cevaplandırdı. Çankaya Köşkü’nde Akyol’un, ‘Türkiye’de bir sürecin devam ettiğini, Anayasa’da Türk kavramının olup olmaması, milliyetçilik ve Kürt meselesine yönelik çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Türkiye’nin önemli meseleleri, kamuoyunda canlı tartışmalar yaşanmaktadır. Zaman zaman doğrusu bizi çok uğraştıran konulardır. Türkiye’nin bütün potansiyelini kullanmasına engel olan meselelerdir. Söylediğimiz konuları Türkiye’nin gündeminden çıkartmak Türkiye’nin milli menfaatlerinedir. Özellikle Kürt meselesi ve terör meselesi bunu iki ayak üzerinde görmek isterim ben” dedi.

“TERÖRLE, ŞİDDETLE HAK ALMA VE KAZANMA MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Terör konusunun Türkiye’yi uzun zamanlar meşgul ettiğini sözlerine ekleyen Gül, sorunun şimdide Türkiye’nin gündemini meşgul ettiğini söyledi. Zaman zaman bu konuların nasıl gündemden çıkartalım denilen günlerinde olduğunu ifade eden Gül, konuşmasına şöyle devam etti:

“Fakat bunlar netice vermemiştir. Şiddetle, terörle bu konularda bir yere varılamaz. Bunu TBMM’de yaptığım konuşmalarda da hep söylemişimdir. Terörle, şiddetle hak alma ve kazanma mümkün değildir. Bunun dönemleri çoktan geçmiştir. Bir devlet teröre baş eğmez, hiçbir devlet terörle de hizaya getirilemez. Devletler devlet olmanın varlığı sonuna kadar bütün güçleriyle mücadele ederek geçirirler. Devletleri idare edenler gelir geçer ama devlet bu kararlığını sürdürürler. Ama Kürt meselesi olarak baktığımızda geçmişin tabiki bazı yanlışları bugünlerde maliyeti ödenmektedir. Türkiye’de yanlışlar sadece Kürt vatandaşların şikayetleriyle ilgili değildir. Türkiye’de geçmişte bir çok yanlışlar vardı. Türkiye’de çok partili sistem uzun süredir uygulanmakta ama özellikle tek partili sistem sırasında yapılan yanlışlıklar var. Bütün bunların Türkiye’nin demokrasi eksikliğinden süre gelen problemlerdir. Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesi, Türkiye’nin gelişmiş modern kalkınmış demokrasilerin standartlarını uygulamaya başlamalarıyla bu problemlerin ortadan kalkacağına inanan kişilerden birsiyim. Birde başka bir unsur var vicdan unsuru. Hepimizin vicdanı olması gerekir. Vicdanlarımıza ters gelen uygulamalar varsa, vicdanlarımıza ters gelen bir durum varsa buna açıkça yanlış dedemiz lazım. Mesela Kayseri’de ben Kürtçe konuşan görmedim çocukluğumda ama Diyarbakır’a gittiğim de herkesin Kürtçe konuştuğunu gördüm. Şimdi ben bunu nasıl inkar ederim. Bunu inkar edersem bu benim vicdanımla ilgili bir sorunu ortaya çıkartır.”

“TERÖR VE ŞİDDET ARTTI ONUN İÇİN ÇÖZÜM BULALIM ARTIK ANLAYIŞINDA DEĞİLİZ”

Sorunların çözüleceğine inandığını dile getiren Gül, bu meselelerin zaman zaman komşular tarafından kullanıldığını vurguladı. Kürt meselesinin Türkiye’nin yumuşak karnı gibi göründüğünü belirten Gül, bu oyunlara gelenlerin bunların farkında olması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin herkesin olduğunu kaydeden Gül, “Hiçbir etnik ve gurup sadece bir ülkede yaşamamaktadır. Koskoca bir Türk dünyası var. Kaç devlette yaşamaktadırlar. Bazılarında çok, bazıların da az şekilde. Şimdi bu ülkeler arasında işbirliği ve dayanışmanın hep bir köprü şeklinde algılamak gerekir. Bunlar kendi ülkesinde barış ve huzur içerisinde birinci sınıf vatandaş olarak yaşamadır. Bu yönde bir anlayışımız var. Şunu söylemek isterim; terör arttı, şiddet arttı dolayısıyla onun için bir çözüm bulalım artık anlayışında değiliz. Bu mesajın iyi anlaşılması gerekir. Biz inandığımız için, yanlışları gördüğümüz için, doğru olanları yapma irademiz olduğu için böyle bir gayret içerisindeyiz. Ümit ederim iyi neticeler alınacaktır” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İmralı görüşmelerini değerlendirerek, “Siz bir şiddet karşısında sıkışırsınız ve ondan sonra pazarlığa oturursunuz. Türkiye bugün öyle bir noktada değil” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Taha Akyol'un sunduğu Eğrisi Doğrusu Özel programına konuk oldu. Cumhurbaşkanı Gül, Akyol’un “Kandil’e operasyonlar yapıldı, Türkiye’de tutuklamalar oldu. Terör konusunda bir veya iki yıl içerisinde daha kararlı bir mücadele verildi. Ne oldu da hem şimdi dilimiz ve üslubumuz yumuşadı hem de çözüm süreci diye başladık. Bu sert mücadelenin bir sonucumu” diye sorması üzerine, “Ben iyi şeyler olacak diye geçen sene söylemedim. Daha ileriki zamanlarda da ben bunu söyledim. Hükümet ile de aynı anlayış içerisinde olduk. Ama bizim bu anlayışımıza karşı silahla çıkıldığında daha güçlü bir silahla cevap vermek durumundaydık. Ama bu karşı bir anlayış söz konusu olursa silahla şiddetle bir yere varmanın faydası yok. Yapılması gerekenleri yapmaktan kaçınmamak gerekir” dedi.

“ETNİK MESELELERLE ÇOK OYNAMAMAK VE KURCALAMAMAK GEREKTİĞİ KANAATİNDEYİM”

‘Milliyetçilik’ tartışmalarına ilişkin soru üzerine ise Gül, şunları kaydetti:

“Bu konulara dar bir açıdan da bakabilirsiniz, geniş bir açıdan da bakabilirsiniz. Buna çok örnekler verebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorları insanlık tarihine Türk imparatorlukları olarak geçmemişmidir. Benim forsumdaki 16 devlet nasıl devletlerdi. Dar anlamda davranmış olsalardı o zaman bunla insanlık tarihinde Türklerin bu şekilde şanını ünleye bilirler miydi? Olmazdı. Şimdi onların özgüvenine baktığımızda herkesin faklılığına saygı gösterme anlayışı var. Farklılıkları biz eğer saygıyla karşılar, farklılıkları biz zenginlik olarak görür ve saygı gösterirsek farklılıklar bir zenginlik oluşturur. Farklılıkları biz tehdit görmeye başladığımız andan itibaren farklılıklar gerçekten tehdit olur. Şimdi imparatorlukları imparatorluk yapan budur zaten. Farklılıkları onları kucaklamışlardır, gönüllü olarak o farklılıklar erimiştir bir noktada ve bir milleti hep beraber meydana getirmişlerdir. Ama siz onu eğer ayrıştırmaya, tanımamaya, insanların soyunu, babasının, dedesinin geldiği yerleri bunları yok farz etmeye başladığınız andan itibaren o zaman etnik bilinci hareket geçirmiş oluruz. Bu yanlış birşeydir. Bu etnik meselelerle çok oynamamak ve kurcalamamak gerektiğini kanaatindeyim. Onları hep zenginlik olarak görmek gerekir ve insan fıtratındadır herkes geldiği yerleri çocuklarına öğretmek ister. Bunları normal görmemiz gerekir. Türkiye gibi Osmanlı bakiyesi bir toplumda çok büyük göçleri almış bir toplumda aynı zamanda Orta Doğu ülkesi olan bir ülkede eğer bu tip farklılıkları saygıyla karşılarsak problem olmaz.”

Milliyetçilik kavramına çok geniş alamın da bakılması gerektiğini kanaatinde olduğunu vurgulayan Gül, etnik ve ırkçılık yoluyla gidenlerin daima kendi ırkını küçüldüğünü söyledi.

“BU ÜLKEDE HEPİMİZ BİR MİLLETİZ, BU MİLLETİN BİRLİĞİ VE BÜTÜNLÜĞÜ ESASTIR”

Anayasa’da ‘Türk Milleti’ teriminin kullanılmaması yada kullanılması tartışmaların hatırlatılması üzerine ise Gül, “Bu tartışmalar var. Türkiye’nin temel unsurunu tartışacak halimiz yoktur. Bu forstaki her yıldız bir Türk devletini ifade etmektedir. Bugün modern kalkınmış devletlere baktığımız da bunların Anayasalarını bu konularda örnek alınması gerektiğini kanaatindeyim. Bütün Anayasaları incelemek gerekir ve çok eminin ki inceleyenler de çoktur. Bütün gelişmiş ve demokratik kalkınmış ülkelerin Anayasalarını aldığımız da onlar bu işi nasıl çözmüşler, bizde öyle çözmemiz gerekir. Eşit vatandaşlık bu işi rahatlatacağı kanaatindeyim. Bu ülkede hepimiz bir milletiz, bu milletin birliği ve bütünlüğü esastır. Ne kadar burada çok kucaklayıcı olursak o kadar çok bu ülkeye hizmetimiz olur. 1924 Anayasası’nda yazılan tarif aslında iyi bir tarif. Çünkü o tarifi baktığınız da ruhunda Türkiye’de farklı olanları tanıyor. Yani onları reddeden ve inkar eden bir anlayış yok orada. Ama maalesef uygulamalarımız onun lafzına ve ruhuna ters olmuş. Bugün zaten onun problemlerini yaşıyoruz” diye konuştu.

''TÜRKİYE'NİN DEMOKRATİK STANDARTLARINI YÜKSELTME ARZUMUZDAN DOLAYI''

Akyol’un “Müzakere süreci devam ediyor. Bu devlet, hükümet, destekleyen partiler tarafından silah bırakma süreci olarak tanımlanıyor. Neyin karşılığında silah bırakılıyor” sorusu üzerine ise Gül, şunları söyledi:
“Herhangi bir pazarlık, böyle bunu görmemek gerekir. Siz bir şiddet karşısında sıkışırsınız ve ondan sonra pazarlığa oturursunuz. Türkiye bugün böyle bir noktada değil. Bugün güvenlik güçlerimiz, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere gayet profesyonelce, bütün diğer güvenlik güçlerimiz büyük bir koordinasyon ve işbirliğiyle görevlerini belki bütün dönemlerden çok daha iyi şekilde yapmaktadırlar. Ama biz hem vicdanımıza hem de Türkiye'nin demokratik standartlarını yükseltme arzumuzdan dolayı, böyle bir anlayışı da görünce o zaman bu ortam ortaya çıkmaktadır.”
Gül, “Böyle bir anlayış İmralı'da neden ortaya çıktı” sorusunu ise “Bizim şimdi bu konudaki demokratik standartlarımızı yükseltme dediğimde, bunlar Anayasa çerçevesi içerisinde olabilir, kanunlarla olabilir, bunlar yerel yönetimler çerçevesinde olabilir, bunlar kültürel bazda olabilir. Ama bütün bunlar Türkiye'nin milli birliğini ve bütünlüğünü hiçbir şekilde zaafa uğratmayacak çerçeve içerisinde olabilir. Bunun altını özellikle altını çizmek isterim” dedi.

“KİM KARŞIMIZA SİLAHLA ÇIKARSA DAHA GÜÇLÜ SİLAHLA CEVAP VERİRİZ”

“Karşı taraf neden terörü tırmandırmışken neden bir ay içerisinde birden bire Türkiye’nin dışına çıksınlar, Ağustos ayında silah bıraksınlar söylemine yöneldi. Bunun görüşmelerin bir arkası mı var, bunu terörle yapılan keskin mücadele sonunda böyle ihtiyaca mı yöneldiler. Neden böyle bir mesaj geldi” sorusuna ise Gül, “Türkiye’nin ve bizim kararlığımız ortada. Yani birisi silahla karşımıza çıkarsa daha güçlü silahla mukavele verme ve sonuna kadar mücadele etme kararlılığımız ortada. Tabi ki herkes insan ve herkes değerlendirme yapma durumunda. Bunun faydası olmadığını görmeleri de gerekir. Eminim ki çeşitli ülkelerden de onlara telkinler oluyordur. Bunun nasıl bir acılar yarattığı da ortaya çıkmaktadır. Böyle bir beklendi tabanda ve halkta da vardır. Dolayısıyla bunlara da tabi ki kulak verilmiş olabilir. Herkes girdiği yolda sonuna kadar devam edecek diye bir şey yok. Dünyanın başka ülkelerine de baktığımız da bu tip hareketler belli noktalarda, belli kararları alabilmişlerdir” diye yanıt verdi.

“GÜL’DEN ÜSLUP TAVSİYESİ”

Gül, “Süreç devam ederken hem politikacılara, hem entellektüllere Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak nasıl bir üslup tavsiye edersiniz, hangi üsluptan sakınmalıyız” sorusu üzerine, “Bu Türk siyasetinin en negatif yanıdır. Maalesef bir gelenektir. Bizim acı bir geleneğimizdir. Bundan dolayı Türkiye’nin başına neler geldiğini de hepimiz biliriz. Türkiye’nin bu kadar gelişmişliği, Türkiye’nin bugünkü kültür seviyesi, Türkiye’nin bugünkü eğitim seviyesiyle doğrusu çok bağdaşmamaktadır. Şimdi bu kadar büyük sorunlarla uğraşırken, bu kadar büyük sorunları çözme teşebbüsleri varken muhakkak ki onun iklimini de oluşturmak gerekir. İklim tabi ki dille oluşur. Dilin gücü malumdur, dilin gücü üzerine batılı filozofların da bir çok sözü vardır. Bizim şairlerimizin ve düşünürlerimizin çok büyük sözleri vardır. O iklimi oluşturacak dile geçmemiş gerekir artık. Söylediklerimiz ve düşündüklerimiz karşı taraf tarafından daha iyi algına bilsin. Kesin dil söylediğinizi karşı tarafa ulaşmasını önlüyor. Buna ihtiyaç var” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘Başkanlık Sistemi’ tartışmalarıyla ilgili olarak, “Önemli olan hangi sistem olursa olsun o sistemin ne kadar demokratik olduğu” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Taha Akyol'un sunduğu Eğrisi Doğrusu Özel programına konuk oldu. Cumhurbaşkanı Gül, Akyol’un Kuzey İrlanda'da silah bırakma faslına yönelik eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in anılarını dikkatlice okuduğunu ve o dönemde muhalefet lideri John Major ile bu işi başarabilmek için ‘al ver’ yaptıklarını belirterek, “Bu siyasi olgunluk karşısında ben gıpta mı ettim kıskandım mı ne diyeceğimi bilemedim. O siyasi olgunluk bizde maalesef” demesi üzerine Cumhurbaşkanı Gül, “Doğru. Ümit ederim bizde de belli noktalara geldikten sonra bu süreçle ilgili iktidar ve muhalefet arasında bazı bilgilendirmeler, görüşmeler olacağını tahmin ediyorum. Bu nasıl olur, ne olur bu ayrı bir konu. Açık olur, kapalı olur bunlar ama ne kadar çok herkes bu işin içine girer ve ne olduğunu bilirse o kadar çok tabii ki yapıcı davranır” dedi.

“İYİ ŞEYLERİN OLMASINI ARZU EDERİZ”

Akyol’un terör sorunun çözümü konusunda “İyi şeyler olacak mı?” sorusunu ise Gül, “İyi şeylerin olmasını çok arzu ederiz ve bir irade de var görüyorsunuz, iyi şeylerin olmasıyla ilgili. Ama ‘Ne pahasına olursa olsun’ derseniz, o zaman ortaya çıkan iyi mi olur kötü mü olur bilemezsiniz” diye konuştu.
“Bu sefer daha mı iyimsersiniz yoksa geçen sefer ne kadar iyimserseniz o kadar mı?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Gül, “Bu sefer bunun büyük bir ortamı var gördüğüm kadarıyla çevrede. Çevre hem aleyhte hem lehte açıkçası. Çevre ülkeler, bölge olarak konuşuyorum. Çünkü bölgedeki gelişmeler fırsat gibi de görülebilir, teröristler tarafından fırsat gibi de görülebilir. O, çok tarihi bir yanılgı olabilir onlara. Ama diğer yandan da bölgedeki diğer ülkelerdeki Kürt liderler, onlar da silahlı mücadelenin ne kadar yanlış olduğuyla ilgili açık çağrılarını hep yapıyorlar. O bakımdan ümit ederim ki iyi şeyleri hep beraber yaşarız. Nihayetinde herkes bu toprağın çocukları” şeklinde cevapladı.

“ÖNEMLİ OLAN HANGİ SİSTEM OLURSA OLSUN O SİSTEMİN NE KADAR DEMOKRATİK OLDUĞU”

Başkanlık sistemi tartışmalarının sorulması üzerine ise Gül, “Önemli olan hangi sistem olursa olsun o sistemin ne kadar demokratik olduğu” dedi. Gelişmiş modern demokrasiler ve kalkınmış ülkeler arasında başkanlık sistemiyle de parlamenter sistemle de yönetilenlerin olduğunu kaydeden Gül, şunları söyledi.
“Burada önemli olan şey, her iki sistemin de demokratik yapan temel prensiplerinin ve dengelerinin muhafaza edilip edilmemesidir. 'Check and balance' dediğimiz denge, kontrol sistemleri, bu başkanlık sisteminde farklı bir şekilde, parlamenter sistemde yine farklı bir şekilde. Ama bu temel prensiplerin olması önemli. Bunlar biraz daha açtığımızda ‘kuvvetler ayrılığı’ dediğimiz, yasamanın, yürütmenin ve yargının bütün bunların bir taraftan birbirlerinin işine karışmaması ama bir taraftan da ahenk içinde çalışabilmeleri. Buna bakmanız gerekir. Bu olduktan sonra öbürü siyasi bir tercih olur. Önce bu çok önemli.”

“SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ YAPILDIĞINDA BU KONJONKTÜREL OMASI GEREKİR”

Akyol’un “Sizin terchiniz hangisi” sorusu üzerine ise Gül, “Ülkeler hangi sistemi seçtilerse, idare ediliyorsa bunlar nihayetinde toplumların yapıları, kültürleri bütün bunlarla bir şekilde bütünleşerek gelişmiş oluyor. Hepsi bir birinin noksanlıklarını törpüleyerek nihayette olgunlaşmış oluyor. Bütün bunlara rağmen her iki sistemin de noksanlıkları var, avantajları var. Sadece bir tarafına bakarak almamak gerekir. Siyasi tercihi yaparken de şuna doğrusu dikkat edilmesini isterim, bir sistem değişikliği yapıldığında bu konjonktürel olmaması gerekir. Bugüne göre değil” diye konuştu.

“İYİ TAHLİL EDİLMESİ GEREKİYOR”

“Bir anayasa değişikliği yaptığımızda, yeni bir anayasa değişikliği ne kadar zorlanılıyor ki bu bir değişiklik yeni bir anayasa değil” diyen Gül konuşmasına şöyle devam etti:

“Hele bir sistem değişikliği olduğunda, sistem değişikliği dediğiniz köklü bir şey. Sistem değişikliği olduğunda, ondan bir şekilde bir vazgeçmek söz konusu olursa o çok ayrı bir şey olur. O bakımdan iyi tahlil edilmesi gerekiyor. Bu yapıldığında bugün biz, yarın başkası, öbür gün başkası neyse o sistemin içinde bir yol açıldı, o yolda bugün ben, yarın öbürü, öbür gün başkası tabii ki geçecek, Bütün bunları hep düşünerek doğrusu neticede o tercih artık ona göre tabii ki yapılır. Bu noktaya gelirken esas bir anayasa yapmakla ilgili yola çıkıldı biliyorsunuz. Anayasa yapılırken bir Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Uzlaşma Komisyonu çalışırken tabii ki herkes tekliflerini verdi. Uzlaşma Komisyonu'nda eğer bir uzlaşma olamazsa iktidar partisi alternatif teklif olarak başkanlık sistemini önerdi. İşin doğrusu bakmak gerekir, eğer Uzlaşma Komisyonu bir uzlaşmaya varacak olursa iktidar partisinin birinci tercihi gördüğümüz kadarıyla o. Ama olmazsa o zaman diğer sistemi öneriyor. Ama nihayette ben doğrusu ne olursa olsun bu sistemlerin içine bakmamız gerekir. İçinde de ne kadar demokratik, ne kadar temel ilkeleri muhafaza ediyor.”

“SEÇİLMİŞ HÜKÜMETLERİN YANINDA ADETA GÖLGE HÜKÜMETLER ORTAYA ÇIKIYORDU”

Akyol’un Gül’e açıklamalarının ardından sizin tercihiz hangisi diye sorması üzerine, “Onu birazcık tartışmaya bırakayım. Şu anda benim doğrusu esas üstünde duracağım nokta hangisi olursa olsun bu temel prensiplerdir. Biz şimdiye kadar parlamenter sistemden şikayet ederken parlamenter sistemin demokrasi noksanlığından dolayı şikayet ettik değil mi. Hep onu tamamlamak için, çünkü anayasalarımızda vesayet sistemi dediğimiz çeşitli şeyler vardı. Seçilmiş hükümetlerin yanında adeta gölge hükümetler ortaya çıkıyordu. Bunu gelişmiş demokrasilerin gerisinde görüyorduk. Şimdi hangi bir başkanlık sistemi düşünülürse onda da buna benzer bir noksanlıklar olmaması lazım. Benim birinci derecede doğrusu söyleyeceğim şey bu. O zaman başka bir şekilde yine eksik demokrasiyle karşılaşmış oluruz. O açıdan bu tartışmaları, tartışma safhasında tabii bütün bunlar, eminim dikkatli analizler, tahminler yapılacaktır” diye konuştu.

“DAHA ÖNCE BİZİM TÜRK USULÜ DEMOKRASİMİZ VARDI AMA NOKSANDI”

“Türk usulü başkanlık” kavramına ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine ise Gül, “Biraz önce söylediklerim belki bunu kapsar diye düşünüyorum. Daha önce bizim Türk usulü demokrasimiz vardı ama noksandı, değil mi parlamenter sistemimiz. O bakımdan buradan kriterler çok önemli. Hangi standartta, kriterde demokrasiyi tercih ediyorsun. Bu çok önemli. Yüksek seviyede, standartlarda demokrasiyi tercih etmemiz gerekir. Türkiye'yi de güçlü yapan bu. Müslüman bir ülke olarak, nüfus olarak Türkiye'nin daha yüksek standartlarda bir demokrasiyle yönetiliyor olması Türkiye'yi çok güçlü yapmaktadır. Türkiye'yi, İslam dünyası içerisinde de Türk dünyası içerisinde de çok büyük bir ilgi ve çok büyük bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Bu açıdan benim üstünde durmak istediğim şey bu kriterler. İşte ‘kuvvetler ayrılığı’ dediğimiz temel mesele, eşitlik, kadın erkek eşitliği meseleleri, açıklık, şeffaflık, hukukun üstünlüğü meseleleri, hesap verebilirlik, bütün bunlar aslında bizim hep kendi değerlerimizdir ama farklı terminolojilerle biz farklı ifade ediyoruz. ‘Hak, hukuk, adalet’ diyoruz, batı terminolojisi içinde farklı şekilde ifade ediyoruz. Bütün bunları ne kadar gerçekleştirirsek o kadar güçlü oluruz doğrusu, o kadar büyürüz” şeklinde cevapladı.

“CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNİN DAHA VAKTİ VAR, DAHA SONRA KARAR VERİRİM”

“Bugünü kadar siz ve Başbakan bu konuda bir beyanda bulunmadınız. Ama Başbakan çevresinden bir takım açıklamalar oldu, sizin çevrenizden bir takım açıklamalar oldu. Sayın Abdullah Gül önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde aday olur mu? Niye olmasın elbette olabilir diye açıklamalar oldu. Aslında bir takım tartışmalar oldu. Ben soruyorum size ne yapacaksınız” sorusu üzerine ise Gül, şunları kaydetti:

“Kardeş siz bu soruyu sormasaydınız bu program bittiğinde herkes derdi niye sormadınız diye. Böyle bir soru sorulmaz mı? Tam yerinde sordunuz bu soruyu. Benim yerimde siz oturuyor olsaydınız şimdi benim vereceğim cevap gibi cevap verecektiniz. Ondan da emin olun. Bunun daha vakti var. Vakti geldiğinde muhakkak ki ben ve arkadaşlarım konuşacağız kendi aramızda tartışacağız ve ondan sonra ne yapacağıma karar veririm.”
“Bu konuda sayın Ahmet Sever’in (Cumhurbaşkanı Basın Danışmanı) açıklamasından sonra bir takım tartışmalar oldu. Siz bu meseleyi sayın Başbakan ile konuştunuz mu?” sorusuna ise Gül, “O zaman dikkat edersiniz iki sene gibi bir vakit vardı. Bunların tartışılması açık bir sonuç değildir tabi ki. Biz bu konuyu kendi aramızda konuştuk” dedi.

“DEVLETİN VE MİLLETİN HİZMETİNDE OLMAYA DEVAM EDECEĞİM”

Cumhurbaşkanı Gül kendisine Cumhurbaşkanlığı görevinin ardından aktif siyasete devam edecek misiniz? sorusuna şu cevabı verdi:
“Bütün bunlar için daha vakit var. Ben ‘vatan millet’ meseleleriyle çocukluğumda kendimi o işlerin içinde buldum. Neredeyse bütün lise hayatım, üniversite hayatım, özel hayatımız ve zevkimiz olmayacak şekilde bu hareketlerin içerisinde geçti. Sadece yurt dışında çalıştığım süre içerisinde Türkiye’den uzak kaldım. Ondan sonrada hep işte devlet hizmetinde ve milletin hizmetinde oldum. Tabiki hep milletin hizmetinde olmaya devam edeceğim. Nasıl olur ne olur Allah sağlık versin, ömür versin bunlar hep bakalım gelecekle ilgili somut söyleyeceğimiz şey yok.”