ABD’nin önemli ve dünya siyasetine yön veren bir ülke olduğuna dikkat çeken Arınç, “Ve biz Türkiye ile bu ülke arasındaki ilişkilerin ve menfaatlerimizin her zaman örtüşmesine, güçlü olmasına önem veriyoruz” diye konuştu.
Konuşmasını sürdüren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti iktidarının tarihi hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra şunları söyledi:
“11 yıl içerisinde AK Parti, üç tane milletvekili genel seçimine katıldı. Bunlar 2002, 2007 ve 2011’de yapılan seçimler. 2002’de yüzde 35 oy aldık. 2007’de yüzde 47 oy aldık. 2011’de de yüzde 50 oy aldık. Yani sandığa giden seçmen 2 kişiyse birisi bizim partimize, hükümetimize oy verdi. Bu dönem içerisinde iki tane de yerel seçim yapıldı. Yani belediye başkanlığının ve yerel yöneticilerin seçildiği seçimler. Bunlar 2004 ve 2009’du. Her ikisinde de başarılı olduk. Mevcut belediyelerin yüzde 65’ini biz kazanmış olduk. Bu dönem içerisinde yine 11 yılda iki tane önemli referandum yapıldı. Türkiye referandumlara alışık değildi ama hükümetimiz döneminde iki önemli konuda referandum yapıldı. Bunlardan birisi 2007’de cumhurbaşkanlığı seçilme sürecinde yaşanmıştı. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda, milletvekili seçimlerinin yeniden düzenlenmesi konusunda bir referandum yapıldı. AK Parti seçmeni buna ‘Evet’ dedi. Yüzde 67,5’la ‘Evet’ kazandı. İkincisi daha zorlu bir referandumdu. 12 Eylül 2010’da orada 26 madde değişti. Anayasanın 26 maddesi ki; yürütme, yasama, yargıya ait maddelerdi. Orada yüzde 58 ‘Evet’ oyuyla kazanmış olduk. Yani bir parti düşünün 11 yılda 7 seçime gidiyor, üçü milletvekili, iki yerel seçim, iki referandum. Yedisinde de muvaffak oluyor.”
Yerel seçimlerin 5 yılda bir yapıldığını ve 2009’dan sonra 2014 yılında, şimdiden 4 ay sonra tekrar yerel seçimler olduğunu söyleyen Arınç, “Bu seçimlere de hazırlanıyoruz. Yeniden iddialıyız. Şimdi artık Türkiye’de büyükşehirler belediye oldu. 30 büyükşehir var. Bunların nüfusunun toplamı Türkiye’nin nüfusunun yüzde 76’sı. Buralarda seçimleri kazanan parti önündeki seçimlerde de oy oranı bakımından bir ölçü alabilir. İddialıyız, kazanmak istiyoruz, kazanacağımıza da inanıyoruz. Ama ondan iki ay sonra da çok daha büyük bir seçim var. O da ilk defa halkın kendi oylarıyla iki dereceli bir seçim sistemiyle seçeceği cumhurbaşkanıdır. Takriben Haziran ayında yeniden 7 yılı dolduğu için cumhurbaşkanımızın bu sefer 5 yıllığına yeni bir cumhurbaşkanı seçilecek. Kim aday olacak, kim seçilecek onu bugünden söyleyemem. Ama o seçim de bizim partimiz için fevkalade önemli. Çünkü istiyoruz ki partimizin gösterdiği bir aday büyük ölçüde oy alsın ve o seçimleri kazansın” dedi.
“AK PARTİ’YE KARŞI YIPRATMA ÇABALARI VAR”
Türkiye'nin önünde önemli bir süreç olduğunu belirten Başbakan Yardımcısı Arınç, bu süreçte AK Parti’yi, hükümeti yıpratmak amacıyla pek çok çalışmanın yapıldığına işaret ederek, “Bu doğaldır. Doğal olan bir şeyi hiçbir zaman eleştirme hakkımız yok. Ben bu salona girerken dışarıda 3 kişi beni protesto etmeye çalıştı. Ellerinde yazılar vardı. 1 kişi bile olsa buna değer vermek lazım. Ama barışçıl bir gösteriydi. Saldırmak, kavga etmek, dövüş yapmak yoktu. Bunlara peşinen 'evet' diyoruz. Bu gösteriler her zaman olmalı. Hiç kimse her şeyden memnun olmak zorunda değil. Muhalefet de olacak, iktidar da olacak. Türkiye'de de böyle. Ama demokrasilerdeki muhalefetin de siyasi kavgaların da demokratik ölçüler içerisinde olması lazım. Siyasi partiler birbirlerinin ancak rakipleridir, düşmanları değildir. Rakipleriyle siyasette mücadele etmek seçime girmektir, oy almaktır ve diğerleri” diye konuştu.
“TÜRKİYE’DE PARLAMENTER DEMOKRATİK SİSTEM VAR”
Türkiye’de, ABD’de olan başkanlık sisteminin aksine parlamenter demokratik bir sistem olduğuna dikkat çeken Arınç, Demokratlar ve Cumhuriyetler çekişmesinin iki partili bir yapıyı ortaya koyduğunu ancak Türkiye’de şuanda legal, başvurusu yapılmış, mevcut olduğunu bilinen 76 siyasi partinin bulunduğunu belirtti. Arınç, söz konusu 76 partinin seçimlere giderken bazı ölçülere uyup uymadığının incelendiğini ve eğer o partinin Türkiye genelinde illerin ve ilçelerin yarısından fazlasında teşkilatı varsa ve bazı kriterler yerine gelmişse seçimlere katılabildiğini söyleyerek, “Ama bunlar sadece bugüne kadar 18’i geçmedi. Yani 76 partinin sadece 18’i seçimlere katılabiliyor” dedi.
40 yıldır siyasetin içinde olduğunu dile getiren Başbakan Yardımcısı Arınç, 11 yıldır bir partinin tek başına iktidar olmasının Türkiye için ne kadar önemli oluğunu gördüğünü belirterek şöyle konuştu:
“Türkiye'de koalisyon kültürü henüz gelişmedi. Yani iki parti, üç parti, dört parti bir araya gelse de bir hükümet kursa, ülkeyi birlikte yönetseler çok güzel olur. Avrupa'da var bu. Üç partili, dört partili. Bazı ittifaklar seçimlere birlikte katılıyor ve birlikte koalisyon kuruyorlar. Ama bizde geçmişte yani bizden önceki dönemlerde üç partili, dört partili, beş partili koalisyon hükümetleri kuruldu ama hiçbirisi başarılı olamadı. Cumhuriyetin 90. Yılındayız. 90. yılında tam 61 tane hükümet kuruldu Türkiye'de. 90 yılı 61'e bölerseniz bir yıl üç ay hükümetlerin ömrü. Bazen iki ay sürmüş, bazen 1,5 sene sürmüş, bazen yedi ay sürmüş. Çekişmeler olmuş, yürütememişler. Güçlü bir liderlik, koalisyon mantalitesi olmamış. Bakanlık sayısı artmış ama koalisyon hükümetleri başarılı icraatlar yapamamışlar.”
Bu sebeple Türkiye anayasasına bir madde ilave edildiğini dile getiren Arınç, “Seçim sistemi iki unsur birlikte olacak. Temsilde adalet olacak, yönetimde istikrar olacak” dedi.
“PARÇALI SİYASET TÜRKİYE’DE FAYDALI OLMADI”
Siyasetin herkesin doğasında olduğunu ve her türlü düşüncenin olabileceğini, bu düşüncelerin şiddet, silah içermediği sürece demokratik düşünceler olduğunu belirten Arınç, bu düşüncelerin ne kadar az oy alsa bile temsil imkanı bulması gerektiğini ancak yönetimin de güçlü olması gerektiğini belirterek, “Parçalı siyaset Türkiye'de faydalı olmadı. İki kere iki eşittir dört. Nasıl bağdaştıracağız? Çok zor. Sihirli bir cümle; yönetimde istikrar, temsilde adalet” ifadelerini kullandı.
“Seçim sistemi tartışılabilir” diyen Arınç, yönetimde istikrarı 11 yıldan beri çok iyi yakaladıklarını ve yaptıkları bütün işleri de bu istikrar sayesinde yaptıklarını söyledi.
“1,5 SENE SONRA SİYASETİ BIRAKIYORUM”
11 yıldan beri iktidarda bulunan bir partinin yıpranmasının mümkün olduğuna dikkat çeken Başbakan Yardımcısı Arınç, “yüz eskimesi” vurgusunu yaparak, “Her gün kaymaklı baklava yenmez” dedi. Arınç, “Yüz eskimesi olabilir. İşte ben yüzüm daha fazla eskimesin diye 1,5 sene sonra siyaseti bırakıyorum. Herkes keşke bunu yapabilse. Yüz eskitmemek lazım, yıpranmamak lazım, yıpranmamak için devamlı bir değişim içerisinde olmak lazım, yeni şeyler yapmak lazım, çıtayı yükseltmek lazım, hizmete endeksli bir siyaseti güçlendirmemiz lazım. Bugüne kadar böyle geldik” şeklinde konuştu.
Türkiye’de yapılan anketlerde halkın yüzde 70’inin sağlık sisteminden dolayı hükümete teşekkür ettiğini ifade eden Arınç, “Darısı Amerika'nın başına” dedi. Arınç, “Sokaktaki bir insan Başbakanın gittiği hastanede tedavi olabiliyor. Hastanesini, doktorunu seçme imkanı var. Bütün incelemelerinin 1-2 günde yapılabileceği, ameliyatsa ameliyat yapılacağı, ilaçlarının eline verileceği bir sosyal güvenlik sistemiyle bir sağlık reformunu bağdaştıran bir başarı yakaladık” ifadelerini kullandı.
ARINÇ: “BAŞBAKANLA HER KONUDA BİRBİRİMİZİN KOPYASI OLACAK BİR ÇABANIN İÇERİSİNE GİRMEYİZ”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Başbakanla her konuda birbirimizin kopyası olacak bir çabanın içerisine hiçbir zaman girmeyiz, girmeyeceğiz” dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, ABD’nin başkenti Washington'daki temasları kapsamında düşünce kuruluşu Carnegie Endowment for International Peace'te “Türkiye'nin Demokratikleşme Süreci: Başarılar ve Zorluklar” konulu konferansta konuştu.
Türkiye’nin çok partili siyasi hayata 1950 seçimleriyle girdiğini anlatan Arınç, devamında gelen 63 yılın hemen hemen 30 yılının askeri darbeler dönemi olarak geçtiğini söyledi. Ancak son 11 yılda Türkiye’nin demokratikleşme konusunda büyük bir devrim yaşadığını kaydeden Arınç, devlet güvenlik mahkemelerinin ve olağanüstü halin kaldırılması, ombudsmanlık sisteminin ve insan hakları kurumunun gelmesi gibi çalışmaları örnek olarak gösterdi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şunları söyledi:
“Bugüne kadar demokratikleşme paketleri adı altında pek çok şeyler yaptık. En son paketimiz 30 Eylül’de Sayın Başbakan tarafından açıklandı. Burada yine çok önemli, geçmişte konuşulması bile tabu sayılan çok önemli konularda yasakları kaldırıyoruz, siyasi partileri güçlendiriyoruz, siyasi propagandaların da Türkçe'den başka dilde yapılmasını önünüze getiriyoruz, Türkçe'den başka dilde parti programlarının, partilerin referans alabileceği kaynakların, TRT dahil olmak üzere bütün özel televizyonlarda Türkçe'den farklı dillerle propaganda yapılacağını kabul ediyor ve yasakları kaldırıyoruz. Eski isimlere tekrar dönülmesini kabul ediyoruz. Ayrımcılık sayılan pek çok unsurları yönetmeliklerle ortadan kaldırıyoruz. Siyasi partilerin teşkilatlanmasında bütün engelleri kaldırıyoruz, herkes seçimlere katılma hakkını kazanabilsin diye ve diğerleri. 30 Eylül'den sonra bu demokratikleşme paketi içinde dini azınlıklarla ilgili de iyi düzenlemeler yaptık.”
KÜRT MESELESİ VE TERÖR
Kürt meselesi ve terörün Türkiye'nin yıllardır içinde bulunduğu sıkıntılı bir durum olduğuna dikkat çeken Arınç, bu konuda da çok önemli adımlar atıldığını belirtti. Arınç, bu önemli adımlardan birisinin de silah ve şiddetin sonlandırılarak, terör örgütünün eylemden ve silahtan vazgeçmesini temin edecek olan çözüm sürecinin başlatılması olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“Yani silahlar susmalı, artık Türkiye’de fikirler ve siyaset konuşmalı. Bunun da bugüne kadar sürdürdüğümüz kadarıyla çok şükür Türkiye'de terör eylemleriyle, karakol basmakla, yol kesmekle, araçları havaya uçurmakla, mayın döşemekle ve canlı bombalarla çocukların, kadınların, bırakın sadece asker, polisi pek çoğunun canına kastetmiş bir örgüt eylemlerinin 10 aydan beri çok şükür en azından olmadığını görüyoruz. Bir kısım çekilme oldu, çekilme devam eder, edebilir, süreç devam ediyor. En son Diyarbakır'da yapılan bir toplantıya da Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin başkanı arkadaşlarıyla beraber geldi. Binlerce insana, ‘Bu süreç son şansımızdır, bunu iyi kullanalım. Silahtan, şiddetten uzaklaşın, sürece destek olun' diye beyanda bulundu. Bunlara karşı partilerin eleştirileri var ama ben iktidar olarak ne yaptığımızı veya hangi konuda kararlı olduğumuzu sizlere ifade etmeye çalıştım.”
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
Konuşmasında Türkiye’nin dış politikasına da değinen Arınç, Türkiye’nin içinde yer aldığı bölge ile ilgili sorunların fevkalade rahatsız edici olduğunu ve Türkiye'ye zarar verdiğini dile getirerek Suriye’de yaşananları örnek gösterdi. Suriye’de bir insanlık trajedisi yaşandığını belirten Arınç, Türkiye'nin yanı sıra ABD’nin de Suriye’deki tavrının bilindiğine dikkat çekti. Türkiye’nin Suriye ile 911 kilometrelik sınırının bulunduğunu, ABD'nin ise böyle bir sınırdaşlığı olmadığını söyledi. Türkiye'nin Irak'taki yönetimle bir sorununun olmadığına işaret eden Arınç, “Ancak Suriye'deki olayların biraz daha büyümesi ve mezhepçilik ekseninde Suriye'deki olaylara farklı yaklaşımlar, yani Esad'ı destekleyebilecek bir takım ülkeler Irak ile ilişkilerimizin de bozulmasına yol açtı. Ama şu anda karşılıklı ziyaretler başladı. Yakın zamanda Başbakan Maliki Türkiye'ye gelecek. Arkasından Sayın Başbakan o ülkeye gidecek. Irak ile ilişkilerimizi düzeltme noktasındayız” diye konuştu.
İran ile geleneksel olarak ilişkilerin belli olduğunu ancak Suriye sebebiyle bu ilişkide bir soğukluk olduğunun söylenebileceğini belirten Arınç, fakat Ruhani'nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle yeni bir değişim veya yeni bir farklı bakış açısının İran’a hakim olabileceği konusunda bir öngörüye sahip olunabileceğini ifade etti. Bunun dışında Kıbrıs'ta bir beraberlik kurmanın, karşılıklı görüşmelerin bugüne kadar faydasız sonuçlar verdiğini ama Türkiye'nin bu müzakerelerde her zaman yapıcı rol oynadığını ifade eden Başbakan Yardımcısı Arınç, Balkan ülkeleriyle, Yunanistan’la, kuzey komşularla da ilişkilerin iyi olduğunu söyledi.
“HER KONUDA BİRBİRİMİZİN KOPYASI OLACAK BİR ÇABANIN İÇERİSİNE GİRMEYİZ”
Arınç, Başbakan Erdoğan ile ilgili öğrenci yurtları konusunda fikir ayrılığına düşmelerine ilişkin soruyu şu şekilde cevaplandırdı:
“Ben Başbakan ile geçmişte birlikte siyaset yaptım, bugün de bu siyasette devam ediyorum. Bu partiyi birlikte kurduk, birlikte başarıya götürdük. Zor günleri birlikte göğüsledik ve karşıladık. Bugün geldiğimiz noktada hepimizin sevinci ortaktır. Ancak siyaset yapma ve insanlarla ilişki kurma noktasında veya bazı olaylara farklı perspektiflerden bakma noktasında ayrılıklarımız her zaman olabilir. Bu insanın doğasında vardır. Bir insan biraz daha yumuşak olur, daha müsamahalı bakabilir, bir insan daha buyurgan olur veya biraz daha otoriter olur. Bir insan biraz daha belki karşı tarafla empati yapmaya çalışır. Farkı farklı, yani insanın olduğu her yerde, parmak izlerimiz bile birbirinden farklı olduğuna göre, farklı yapıda, farklı davranışlarda, farklı konuşmalarda bulunabiliriz. Ama bu kaderde bir ayrılık anlamına gelmez. Mutlaka karşılıklı yine konuşarak çözebileceğimiz bir mesele olmanın ötesine geçmez. Tabii son yaşadığımız olayda, ben bir konuda hükümet sözcüsü olarak ifade ettiğim meseleyi, Sayın Başbakan farklı bir şekilde ortaya koydu. Bu ikimizin arasında hoş olmayan bir durum meydana getirdi. Ben de kendisinden açıklama talep ettim. Yani bu bakan olmanın ötesinde benim birey olarak hakkımdır, benim de bir kişiliğim, onurum, toplum içinde saygınlığım, itibarım var, onun benden daha fazla var ama ben kendime bakıyorum. Yani benim söylediğim sözlerin doğru olması gerekir, insanlar böyle inanmalı. Bu konuda ben samimi olarak bir TV kanalında talepte bulundum, o benim talebimi karşıladı, nasıl karşıladığı, ne yaptığımız bırakın bizde kalsın. Şu anda görevime devam ediyorum. Bu tür şeyler geçmişte yaşanmıştır, bundan sonra da yaşanabilir. Her konuda birbirimizin kopyası olacak bir çabanın içerisine hiçbir zaman girmeyiz, girmeyeceğiz.”
23.11.2013 08:11:35