Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, “Biz ülke olarak uzun vadeli bir bakış açısıyla olumlu gündem oluşturmak, ilişkilerimizi yeniden rayına oturtmak için hazırız. Avrupalı dostlarımızın ...
2020 senesinin Türkiye AB ilişkileri bakımından kolay geçmediğini söyleyen ve “Geride bıraktığımız dönemde çoğu suni olarak üretilen pek çok tatsız sorun ile uğraşmak zorunda kaldık. Bazı üye ülkeler Türkiye ile ikili problemlerini AB koridorlarında çözme çabasına girdi. Birlik dayanışması bahanesinin ardına sığınılarak Türkiye-AB gündemi suiistimal edildi” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yaklaşımın bir yandan köklü münasebetleri esir alırken, diğer yandan Birliğin bölgesel ve küresel güç olma iddiasını da zayıflattığını kaydetti. Erdoğan, “Stratejik körlük olarak nitelendirdiğimiz bu tavrın en somut göstergesi Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesidir. Her iki konuda da Türkiye ciddi haksızlıklara maruz kalmıştır. Oysa Türkiye Akdeniz'in en uzun kıyı şeridine sahip ülkesidir. Şimdiye kadar hayata geçirdiğimiz enerji projeleri ile Avrupa'nın enerji arz güvenliğine önemli katkılarda bulunduk. Biz Doğu Akdeniz'de hakkımız olmayan bir şeyi talep etmiyoruz. Bölgede var olan hidrokarbon kaynakları konusunda ülkemizin ve milletimizin meşru menfaatlerini korumaya çalışıyoruz. Hiçbir geçerliliği olmayan maksimalist haritalar üzerinden ülkemizin sahillerine hapsedilme girişimlerine itiraz ediyoruz. Geçtiğimiz aylarda yaşanan kimi hadiselerin ülkemizin haklarını koruma kararlılığını gösterdiğine inanıyorum. Türkiye'nin ve KKTC'nin içinde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmayacağı herhalde artık anlaşılmıştır. Altını çizmek isterim ki, Türkiye Akdeniz'de gerilimden değil, barıştan, işbirliğinden, hakkaniyetten ve adaletten yanadır. Akdeniz bizleri ayıran değil, hepimizi birbirimize yakınlaştıran, birleştiren, işbirliğimizi güçlendiren bir denizdir, öyle olmalıdır. Akdeniz; Cezayir'den Mısır'a, Libya'dan Tunus'a, Filistin'den İsrail'e, Türkiye'den Yunanistan'a, İtalya'dan İspanya'ya kadar tüm ülkeleri ve hakları ile büyük ailemizin çatısı, ortak yuvasıdır. Doğu Akdeniz'i bir rekabet alanı olmaktan çıkartıp uzun vadeli çıkarlarımıza hizmet edecek bir işbirliği havzası haline getirmeliyiz. Gündeme getirdiğimiz Doğu Akdeniz Konferansının da bu amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz. Ayrıca Kıbrıs Türkleri dahil tüm tarafları bir araya getirecek bir enerji işbirliği forumu kurulmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz” şeklinde konuştu.
Doğu Akdeniz'de Yunanistan'ın tutumunu eleştiren cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yunanistan, Navtex ilanı gibi amacı belli uluslararası imkanı sahaların sadece yüzde 10'unu kullanarak yeni bir gerginlik sebebi haline dönüştürecek kadar ileri gitmiştir. Son yıllarda hava sahası ihlallerini ve gayri askeri statüdeki adaları özellikle hukuka aykırı faaliyetlerini artıran Yunanistan'ı gerginliği tırmandırıcı faaliyetlerinden vazgeçmeye davet ediyoruz. Komşumuz Yunanistan ile 25 Ocak'ta başlayacak istikşafi görüşmelerin yeni bir dönemin habercisi olacağına inanıyorum. AB'nin hem bu konularda hem de Kıbrıs meselesinde samimi bir özeleştiri yapması gerekiyor. AB, Kıbrıs'ta 2004 yılında çözüme ‘hayır' diyen Rum tarafını tam üyelikle ödüllendirirken, referanduma ‘evet' diyen Kıbrıs Türküne verdiği taahhütleri unutmuştur, bunları yerine getirmesini bekliyoruz. Son dönemde AB'nin Kıbrıs Türk tarafı ile üst düzey hiçbir teması olmamıştır. Hal böyleyken AB, Kıbrıs meselesinin çözümünde nasıl kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir. Kıbrıs'ta iki devletli model dışındaki alternatiflerin çözüm olmayacağını yarım asırlık müzakere tarihinden alınan dersler açıkça gösteriyor. Kıbrıs'ta başarısız olmuş modelleri tekrar tekrar konuşmak yerine yeni ve gerçekçi alternatifleri tartışmamız gerekiyor” açıklamasında bulundu.
“15 Temmuz darbe teşebbüsü ve terörle mücadelede Türkiye Avrupa'dan beklediği desteği görememiştir”
Akdeniz'den komşumuz olan Fransa ile ilişkilerimizi gerilim hattından kurtarmak istiyoruz” ifadelerini kullanan Erdoğan, son dönemde bu çerçevede her iki tarafça atılan adımları memnuniyetçe takip etiklerini belirtti.
Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bin yıldır ortak bir coğrafyayı paylaşıyor, aynı medeniyet havzasından besleniyoruz. Türk tarihini Avrupasız okumak nasıl mümkün değilse, Avrupa tarihini de Türkiyesiz anlamak mümkün değildir. Millet olarak geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyor. Bu anlayışla yaklaşık 60 yıldır Birliğe tam üyelik mücadelesi veriyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız onca çifte standarda ve haksızlığa rağmen nihai hedefimiz olan tam üyelikten hiçbir zaman vazgeçmedik. Bilindiği gibi 2002 yılında göreve ilk geldiğimizde ‘Kopenhag kriterlerine gerekirse Ankara Kriterleri der yolumuza devam ederiz' demiştim. Nitekim son 18 senede bu sözümüze sadık kalarak vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini geliştirme noktasında tarihi adımlar attık. Mevcut anayasamızın 3'te 2'sini değiştirerek darbe dönemlerinin izlerini büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Darbelerle, cuntalarla, siyasete anti demokratik müdahalelerle maruf bir ülkeyi ileri demokrasi rayına oturttuk. Sivil siyasetin önündeki engelleri kaldırıp ülkemizde sessiz bir devrime imza attık. Bunu AB üyesi ülkeler ‘Türkiye'nin sessiz devrimi' olarak nitelemiştir. 18 yıllık iktidarımızda sokak olaylarından teröre, vesayetten 15 Temmuz kanlı darbe girişimine, demokrasimize yönelik saldırıları püskürtmemizde bu sessiz devremin çok büyük payı vardır. Bugün elini vicdanına koyan herkes 18 sene öncesine göre Türkiye'nin demokrasiden hukuka her alanda hayal dahi edilemeyecek derecede ileri bir konumda olduğunu görebiliyor. Süreci yakinen takip edenler ülkemizin bu süreçte Avrupalı dostları tarafından yalnız bırakıldığını da kabul ediyor. Özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve terörle mücadelede Türkiye Avrupa'dan beklediği destek ve dayanışmayı görememiştir. Daha vahimi, 15 Temmuz gecesi kimi Avrupalı siyasetçiler adeta darbeye çanak tutan bir tavır sergilemişlerdir. Darbe gecesi 251 vatandaşımızı şehit eden FETÖ'cü teröristler bugün birçok Avrupa ülkesinde hiçbir tahkikata uğramadan hayatlarını devam ettiriyor. Aynı şekilde bölücü terör örgütü mensupları Avrupa'nın göbeğinde şahsımı, milletimizi ve ülkemizi en aşağılık şekilde hedef alan sözde protesto eylemleri düzenleyebiliyor. Strazburg'da, Brüksel'de çadırlar kurmak suretiyle, hatta oralarda konferans verebilecek seviyede bunlara kapılar açılabiliyor. Hukukla, demokrasiyle, özgürlükle, müttefiklikle asla bağdaşmayan bu tablonun milletimizde oluşturduğu infialin Avrupalı dostlarımız tarafından yeterince kavramadığı anlaşılıyor. Nasıl oluyor ki, bu tür teröristlere Avrupa Konseyinin de AB'nin kapıları açılıp, oralarda bunlar rahat rahat cirit atabiliyor. Türk insanının AB'ye ve Avrupa değerlerine olan inancının zayıflamasının temel nedeni bu tablodur” dedi.
engin esenkurt
www.antalyahaber.com.tr
enginesenkurt